Hizaya Gelmeyeceğiz, Boyun Eğmeyeceğiz,
Adalet İçin Mücadele Etmekten Vaz Geçmeyeceğiz!
Yargıtay 16. Ceza Dairesi, halkın avukatlarına verilen
cezalarla ilgili temyiz incelemesinin sonunda verdiği 3 Eylül 2020 tarihli
kararını dün (15.09.2020 tarihinde) açıkladı.
Yargıtay 16. Ceza Dairesi verdiği kararla avukatlar Aycan
Çiçek, Aytaç Ünsal, Behiç Aşçı, Engin Gökoğlu, Naciye Demir, Özgür Yılmaz,
Süleyman Gökten ve Şükriye Erden hakkında verilen hükümlerin onanmasına;
avukatlar Ahmet Mandacı, Ayşegül Çağatay, Didem Ünsal, Yağmur Ereren Evin,
Yaprak Türkmen ve Zehra Özdemir hakkında verilen hükümlerin usuli eksiklerin
giderilip düzeltilerek onanmasına; avukatlar Barkın Timtik, Ezgi Çakır ve
Selçuk Kozağaçlı hakkındaki hükümlerin ise bozulmasına karar verdi.
Yargıtay, adil yargılanma hakkı için ölüm orucu direnişinin
238. gününde ölümsüzleşen halkın avukatı Ebru Timtik hakkındaki kararın da ölüm
nedeniyle düşmesi gerektiğinden bozulmasına karar verdi.
Böylece Yargıtay, İstanbul 37. Ağır Ceza Mahkemesi
tarafından toplam 159 yıl 2 ay ceza verilen 18 avukattan 14’ü hakkındaki kararı
onamış, dört avukat hakkındaki kararı da bozmuş oldu.
Yargıtay’ın Verdiği Bu Karar Hukuksuzluğun, Yasa
Tanımazlığın İlanıdır.
“Yüksek Mahkeme” sıfatına sahip Yargıtay’ın verdiği bu karar
Yargıtay’ın da birinci derece mahkemelerden bir farkı olmadığını, aynı
mekanizmanın parçası, faşizmin elinde bir sopa olduğunu bir kez daha
göstermiştir.
Yargıtay 16. Ceza Dairesi, verdiği bu kararla, Türkiye’nin
bir hukuk devleti olmadığını, hukukun üstünlüğü, yargı bağımsızlığı gibi
hukuksal ideallerin faşizmin hukukunda yeri olmadığını, Yargıtay dahil tüm
yargı organlarının siyasal iktidarın, AKP faşizminin emir ve talimatlarıyla
hareket ettiğini ilan etmiştir.
Bu kararla Yargıtay, yıllardır savunduğumuz "Faşizmin
hukuku yoktur, faşizm hukuksuzluktur" tespitimizi de onaylamıştır.
Bu Kararda Hukuk Yoktur, Adalet Yoktur
Yargıtay, verdiği bu kararla hem Türkiye’deki iç hukuk
düzenlemelerini (Anayasa, Ceza Muhakemesi Kanunu vb.) hem de İnsan Hakları
Avrupa Sözleşmesi’ni, bu konuda hiçbir tereddüt duymadan, yok saymıştır.
Yargıtay 16. Ceza Dairesi’nin bu kararı incelendiğinde daha
ilk cümlelerinden itibaren nasıl bir hukuksuzlukla, keyfilikle karşı karşıya
olduğumuz görülmektedir.
Kararın bütününe bakıldığında ise aceleye getirilmiş,
özensiz, kendi içinde birçok çelişki barındıran bir karar olduğu
anlaşılmaktadır.
Kararın bütününde pek çok konuda ne demek istediği
anlaşılmayan, her türlü yoruma açık, belirsiz, birbiriyle çelişkili ifadeler
vardır. Bunun sebebi de Yargıtay’ın bu kadar hukuksuzluğun üstünü örtmekte
yaşadığı zorluktur. Yargıtay ortaya çıkan hukuka aykırılıkları izah etmekte,
bunlara kılıf bulmakta zorlanmıştır.
Yargıtay daha ilk cümlede bütün dünyanın gözleri önünde
gerçekleşen, herkesin tanık olduğu hukuksuzlukları yok sayarak, “silahların
eşitliği ilkesine uygun, savunmaya yeterli imkanların tanındığı adil bir
yargılama yapıldığını” iddia etmiştir. Oysa bu davada yaşanan tüm hukuka
aykırılıklar davayı takip eden barolar ve uluslararası hukuk örgütleri
tarafından da raporlanmıştır. Bu hukuksuzlukları tek tek saymak bile uzun bir
zaman alacağından açıklamamızda buna gerek görmüyoruz. Yargıtay ise bu kadar
hukuksuzluğu görmezden gelerek, yok sayarak bağımsız ve tarafsız olmadığını,
görevinin ve misyonunun adaleti sağlamak değil “siyasi iktidarın isteklerine
uygun karar vermek” olduğunu bir kez daha kanıtlamıştır.
Meslektaşlarımızın temyiz başvurusu sonucu Yargıtay 16. Ceza
Dairesi’nin önüne gelen dosyada, yerel mahkeme (İstanbul 37. Ağır Ceza
Mahkemesi) ve savunma tarafı arasında yargılamaya ilişkin birçok konuda hukuki
ihtilaf (uyuşmazlık) vardır. Savunma tarafı olarak, bu ihtilafların temeli
olan; birçok usul kuralına uyulmadığı, savunma ve adil yargılanma hakkının yok
sayıldığı, delillerin yeterince ve silahların eşitliği ilkesine uygun
tartışılmadığı yönündeki somut itirazlarımızın hiçbiri Yargıtay tarafından
incelenmemiş, bu ihtilaflar çözülmemiştir.
Yerel mahkemenin verdiği kararda izaha muhtaç hemen hiçbir
konuya Yargıtay tarafından açıklık getirilmemiş, Yargıtay kararında da birçok
konu belirsiz, yoruma açık bırakılmıştır.
Yargıtay, sadece usule ilişkin birkaç konuya açıklık getirmiş,
esasa hiçbir etkisi olmayan bazı küçük usul düzeltmeleri yapmıştır. Oysa
yargılamada, davanın esasını da etkileyecek çok ciddi usul hataları vardır.
Yargıtay bunları ya görmezden gelmiş ya da hiçbir mantıklı açıklama yapmadan,
gerekçe göstermeden “usul ve yasaya uygundur” şeklinde klasik bir cevapla
bunları onaylamıştır.
Örneğin dijital delillerin elde edilmesi ve incelenmesi,
soruşturma aşamasında görev alarak alması sebebiyle tarafsız olması mümkün
olmayan hakimin reddi, tanık dinleme usulü gibi konularda gerekçe sunma gereği
bile duymadan, bunların tümü hakkında klasik bir biçimde "usul ve yasaya
uygundur" demiştir. Mesela
Yargıtay, halkın avukatlarına verilen cezaların temel dayanağı olan Berk Ercan
isimli itirafçının -kimliği bilinen (açık) tanık olmasına rağmen- gizli tanık
gibi dinlenmesinde, tanığın savunma avukatları tarafından sorgulanmasının
mahkeme tarafından engellenmesinde, avukatların savunmalarına müdahale edilip
savunma hakkının kısıtlanmasında, kararın sanıklar ve avukatlar salondan zorla
atıldıktan sonra, yargılanan avukatlara son sözleri sorulmadan boş salona
okunmasında yasaya aykırılık yok demiştir. Oysa bunların hepsi Ceza Muhakemesi
Usulü Kanuna ve İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi’nin adil yargılanma hakkını
düzenleyen 6. Maddesine açıkça aykırıdır. Yasada ve sözleşmede tanık dinleme ve
sorgulama usulü, savunma hakkının etkin şekilde kullandırılması zorunluluğu
açıkça belirtilmiştir. Hükmün sanıkların ve avukatların huzurunda, sanıklara
son sözleri sorularak verileceği de yasada yazılıdır. Halkın avukatlarının
yargılamasında bunlara uyulmamış ama Yargıtay bunların yasaya uygun olduğunu
iddia etmiştir. Bu durum da Yargıtay’ın karar verirken hukuku, yasaları dikkate
almadığını açıkça göstermektedir.
Yani Yargıtay, gerçekte yapması gereken şeyi yapmamış, ilk
derece mahkemesinin kararının hukuki denetimini değil, adeta noter gibi
davranarak, yalnızca bu kararın onama işlemini yapmıştır.
Yargıtay’ın Verdiği Karar Hukuki Değil Siyasi Bir Karardır.
Yargıtay, kararında asıl yapması gereken şeyi yapmadığı
gibi, siyasal iktidarın, AKP faşizminin isteklerine uygun olarak devrimci
avukatlığı kriminalize etmeye çalışmış, yargılanan avukatların, avukatlık
faaliyetlerini örgütsel faaliyet olarak niteleyip bu avukatlık biçiminin
“terör” suçu oluşturduğuna hükmetmiştir. Bunu da avukatların örgüt üyelerinin
yakalanmasını engelleme amacıyla soruşturma organlarını yanıltma, şüphelilere
kollukta direnmeleri (susma hakkını kullanmaları ve aleyhlerine olan hiçbir şeyi
kabul etmemeleri) yönünde telkinde bulunma gibi mesleki faaliyetlerini;
müvekkillerinin cenazelerine ve anmalarına katılma, temel ve hak ve
özgürlüklerin kullanıldığı yürüyüş ve toplantılara katılma, hatta yurtdışındaki
panel ve konferanslara konuşmacı ve dinleyici olarak katılma gibi demokratik
faaliyetleri suç olarak kabul edip yapmıştır. Bu durum da Yargıtay’ın hukuki
değil siyasi nitelikli bir karar verdiğinin açık göstergesidir.
Yargıtay’ın halkın avukatları hakkında verdiği bu karar
hukuki değil siyasi bir karardır. Yargıtay da tıpkı İstanbul 37. Ağır Ceza
Mahkemesi gibi hukuka değil AKP faşizminin isteklerine, talimatlarına uygun
karar vermiştir. Bu durum o kadar açıktır ki; Yargıtay, Selçuk Kozağaçlı ve
Barkın Timtik hakkındaki hükmün “hukuka aykırı” olduğu için bozulmasına kararı
vermiş ancak tahliye etmeye bile cesaret edememiştir. Çünkü Yargıtay, böyle bir
tahliye kararının AKP iktidarının hoşuna gitmeyeceğini bilmektedir.
Bu yüzden Yargıtay’ın bu kararında hukuk yoktur, adalet
yoktur.
Yargıtay verdiği kararla HEM HUKUKUN HEM ADİL YARGILANMA
HAKKI İÇİN 238 GÜN BOYUNCA AÇLIĞIYLA DİRENEN VE ÖLÜMSÜZLEŞEN EBRU’NUN
KATLEDİLMESİNİ ONAYLAMIŞTIR
BU KARAR HALKIN AVUKATLARINI HİZAYA GETİRMEK İÇİN
VERİLMİŞTİR
HİZAYA GELMEYECEĞİZ, BOYUN EĞMEYECEĞİZ, ADALET İÇİN
MÜCADELEDEN VAZ GEÇMEYECEĞİZ!
Yargıtay’ın bu kararı tarih karşısında hükümsüzdür.
Tarih bizi beraat ettirecektir!
BİZ KAZANACAĞIZ! ÇÜNKÜ HAKLI VE MEŞRU OLAN BİZİZ.
HALKIN HUKUK BÜROSU-ENTERNASYONAL BÜRO