hayat verecek bir el bekler
birlikte gülmeyi, birlikte sevmeyi
birlikte paylaşmayı
birlikte yürümeyi bilenler
kardeşlik duygularıyla koşup geldiler
birlikte öldüler
"ayrımız gayrımız yoktur" dediler
sildiler gözyaşlarını birbirlerinin
yaralarına merhem oldular
...
Grup Yorum
30 Ekim tarihinde yine evlerimiz başımıza yıkıldı. İzmir'de
7.0 büyüklüğünde bir devrem yaşandı. Yine yıkıntılar altında kalan, üç kuruş
daha ucuz olsun diye girdiği evlerde kalan yoksul halk oldu. Şu ana kadar
yıkıntılar altından çıkarılan ölü sayısı 92 kişi. Daha da çıkarılmaya devam
ediyor. Yıkılan büyük bina sayısı 20 olmasına rağmen enkaz hala kaldırılamadı.
Demek ki yüzlerce bina çökse hiçbir yere yetişilemeyecek. Zaten madenciler,
gönüllü çalışanlar sayesinde, onların canı gönülden çalışmaları sayesinde
insanlar çıkartılabiliyor. Oysaki bizim memleketimizde Kızılay denilen bir
kurum var. Ülkemiz deprem kuşağında olduğu için, deprem vergisi toplanıyor. Bu
gibi durumlar için başımızı sokacak bir çadırımız olsun diye, bu tip durumların
finansmanlığını yapıyoruz yıllarca. Ama deprem oluyor, sel oluyor yine
bizlerden bağış toplanıyor. Neden? Çünkü verdiğimiz deprem vergileri yenmiş
bitirilmiş. Yine başımızı soktuğumuz binalara dayanıksız oldukları halde ruhsat
veriliyor ve mezarımız yapılıyor. Deprem için toplanma alanlarına bile AVM'ler
diktiler. Deprem sırasında sığınacağımız bir arazi bile yok. Üstüne üstlük
bunlar tamamen insan eliyle, sömüren AKP iktidarı eliyla yapıldığı halde, yine
yaşanan felaketin sorumlusu Allah oluyor. Ölenler dinden çıkmış, gavur, ama tüm
bunları hazırlayanlar Müslüman... Her bir fırsatı kullanan AKP, deprem gibi bir
olay karşısında aynı topraklarda birlikte yaşadığı insanların acılarına
sevinecek kadar insanlık dışı tipler yarattı. Onurlu bir bilim adamı diyor ki:
"Deprem öldürmez, yoksulluk öldürür. Siz hiç göçük altında kalan bir
zengin ya da ünlü gördünüz mü görmezsiniz. Çünkü depremde yoksullar ölür."
Öyledir zaten. Yıllardır bunu söylüyoruz, bilim bunu
doğruluyor. İnşaat firmalarına rüşvet karşılığı ruhsat veren AKP'de bunu gayet
iyi bilir. Onun için kendi yandaşının çaldığı çimentoyu belgelediği için Mimar
Alev Şahin'i işinden etti. Yetmedi tutukladı. Yandaşları malzemesi çalınmış
inşaatlar yapsınlar diye susturmak istedi. Oysa Alev Şahin daha önce merkez
üssü Düzce olan deprem gibi bir depremde insanlarımız göçük altında kalmasın
diye direndi, buna engel olmaya çalıştı. Şimdi kim sorumlu bugün göçük altında
kalan insanlarımızın ölümünden? Burada en masumu deprem. Çünkü hepimiz
biliyoruz bizim memleketimiz deprem kuşağında olduğunu. Bu bilinen bir gerçek.
Yapılması gereken depreme dayanıklı konutlar, yapılar inşaa etmek, hatta bu
doğal yer hareketleriyle birlikte yaşamayı öğrenmek. Onun içinde bu gerçekliğe
kafa yormak, ona uygun projeler geliştirmek ve inşaat firmalarını bu gerçekliğe
uymadığı zaman en ağır şekilde cezalandırmak. Ama öyle değil. Biz daha inşaat
halinde taşeron çalıştırıldığımız için ölüyoruz. Ölmezsek yemeğimizden böcek
çıkıyor. Bunu da teşhir ediyorsak işimizden oluyoruz. Zaten işsizken de daha
ucuz, belediyenin bile "içinde yaşanamaz" raporu verdiği yerlerde
oturmak durumunda kalıyoruz. O halde bu kader mi? Düpedüz cinayet.
Ölen biz olsakta bu depremde de yıkıntılar altında kalan bu
düzenin kendisidir. Her biri tek tek, yaptıkları her şeyin hesabını halka
vermekten kurtulamayacak. İzmir'deki depremden sonra da ne "gavurluğu
kaldı İzmir'in, ne de göçük altında kalanların hakettiği... İşte bu zihniyet,
halkın acılarına saygı göstermez. Oysa İzmir halkı dayanışması ile birbirinin
yarasını sarmayı başardı. Elinde bir tas çorbası olan onu getirdi enkaz alanına
battaniyesi olan onu... Günlerdir uykusuz çalışıyor gönüllüler... Kendi hakları
için direnişte olan madenciler koştular o alışkın elleriyle enkaz çalışmasına.
En çok onlar bilir göçük altında kalmanın acısını. Bu devletten, bu AKP'den
bize fayda yok der gibi kendi yarasını sarmaya çalışıyor. Göçük altında
kalmayanlar, sevinemiyorlar yaşadıklarına... Çünkü onlar insan... 3 yaşındaki
Elif bebeğin yaşamak için tuttuğu parmak bir emekçinin parmağı. Kurtarma
çalışmalarını şova dönüştüren bakanların parmağı değil. Minik cansız bedenleri
göçük altından çıkardıktan sonra gözyaşlarını tutamayan gözler bizim. Ölen
biziz, acı çeken, ağlayan, kurtarmaya çalışan biz. Peki ne işe yarar devlet?
Hamasi nutuklar atmaya. Bu gerçekleri yüzlerini
söylediğimizde biz had bildirmeye, çalmaya, çırpmaya, katilimiz olmaya... Ama
yaralarımızın sarılmasına asla katılmamaya... Olsa olsa bundan prim yapmaya
yarayan bir devlet bir düzen var karşımızda... Sırtımızda yük, boynumuzda yağlı
urgan, tepemizde ceberut, katilimiz bir devlet... Ve buradan kendine hiçbir
sorumluluk almayan... Çünkü bizim devletimiz değil. Katillerin, hırsızların,
arsızların, yalancıların devleti karşımızdaki... Ama bu böyle gitmeyecek
bilesiniz... Ölmeyi, her gün tecrübe edinen bizler, yaralarımızı kendimiz
sarmayı tecrübe edinen bizler, halkın ellerimizden başka ellerin bize şifa
olmayacağını tecrübe eden bizler, böyle düzenleri yıkmayı, yerine yenilerini
koymayı da bizzat öldüğümüz kadar tecrübe edineceğiz. Bütün acılarımızın
yarattığı güçle, küçük Elif'in yaşama tutunduğu umutla dikileceğiz bu
namussuzların karşısına ve her şeyin ama her şeyin hesabına depremlerde
ölenlerimizin hesabını da ekleyeceğiz... İşte o zaman bu enkazların altında kim
kalacak hep birlikte göreceğiz. Dahası bu sonu biz yaratacağız...Şimdi
yaralarımızı sarma zamanı... Güzel İzmir'imize bir dost eli uzatma, acılarını
kendi acılarımızdan tanıma zamanı…Tüm İzmir'e, İzmirlilere geçmiş olsun diyor
yakınlarını kaybeden insanlarımıza başsağlığı diliyoruz...
Deprem Değil, Yoksulluk Öldürür!
Yoksulluğun Sebebi Hırsız AKP İktidarıdır!
Kahrolsun Faşizm Yaşasın Halkın Dayanışması
Halkız Haklıyız Kazanacağız!
Almanya Halk Cephesi