"Adalet" diyor, büyük insanlık; "Kazanmak zorunda olduğumuz bir idealdir"
Söz
konusu olan, "büyük insanlık" idealidir.
Bir
diğer ifadeyle, insanlığı tarihin her basamağında
"Büyük"
kılan, iste bu ideale sahip olmasıdır.
Sahip
olması ve asla vazgeçmemesidir.
Kim
görmüş, "büyük insanlığın" adalet
Özleminden
vazgeçtiği bir dönemi?
Ateşi
bile, tanrıların keyfine bırakmayıp adaletli kullanım için yeryüzüne indiren,
suretine Prometheus adını veren bir "büyük insanlık “tır bizimkisi.
"Adalet
nedir?" sorusunun yanıtı basittir.
"Adalet,
toplumsal eşitliğin olduğu bir toplumsal yapıda herkesin hak ettiğine
kavuşmasıdır…"
"Özgürlüğün
sevdalısı değilsek bu dünyada bir hiçiz."*
İşte
bu söz her adaletsizlikte kalbimizde atıyor.
Çünkü;
"Özgürlük adaletten başka bir şey değildir" diyen Voltaire’e
hak veriyoruz. Özgürlük sevdası içimizde; adaletse yüreğimizde bir harlanıp bir
dinen ama daima yanan bir özlem…
Ekmek
su kadar insanın yaşaması için gerekli olan adalettir, adaletin olmadığı yerde
yaşamaz insanlık, adaletsizlik karşısında her zaman adalet için mücadele eden
adaletin öncüleri olmuştur. Kim görmüş insanlığın adaletten vazgeçtiğini. Kadim
Anadolu toprakları tanıktır yüzyıllardır adalet için mücadele eden tarihe adını
‘adalet savaşçısı’ olarak yazdıran direnişçileri.
Uygarlıklar
kurulmuş, savaşlar yapılmış, yakılmış-yıkılmış. Yeniden elleri ile kurularak
ilerlemiştir insanlık; insanlığın tarihi boyunca yapılan savaşlar, toplumlar,
uygarlıklar, krallıklar saraylar… hiçbiri adalet talebinden daha önemli
olmamıştır. Hepsi tarih kitaplarının tozlu sayfalarında yerini alırken, tarihe
adalet mücadelesi veren insanlığın belleğinden halen taze bir ışık olarak parlamaktadır.
Ülkemiz
ve Anadolu toprakları bunun en güzel örneğidir, Ege’nin kekik kokan sularının
tepesinden insanlığa ateşi armağan eden Prometheus’tan, Anadolu’nun yiğit
kahramanlarına her daim var olmuştur adaletin savaşçıları.
Pir
Sultan’dan Bedreddin’e, Köroğlu’ndan Dadaloğlu’na kadar efelerimiz,
eşkıyalarımız adalet için mücadele etmiştir Anadolu topraklarında.
Yıllar
öncesinden bugünlere dayanan adalet mücadelesi her daim devam ediyor. Adalet
mücadelesinin karşısında karanlığın titanları var olmuştur. Ülkemizde yoksul
halkın adalet mücadelesi karşısında “AKP” adı verilen iktidar ve onun paralı
uşakları, kolluk kuvvetleri, savcıları, hakimleri vardır. 2015 yılında kendi iç
çelişkileri sonucunda 15 Temmuz darbe bahanesi, ardından OHAL sürecini
getirdiler.
OHAL
sürecinde iktidar açıktan faşizmi halka ve devrimcilere uygulamaktan çekinmedi.
Yasal-demokratik kurumların basılması, mühürlenmesi, kapatılması… gazetelerin
yasaklanması, kanalların karartılması, sokakta yürüyen insanların kaçırılıp tutuklanması,
devrimcilerin teker teker hapishanelere doldurulması.
AKP
iktidarı muhalif gördüğü her kesime saldırdı, sadece halkın öncüleri
devrimcilere değil; devrimcilere selam verenlere bile saldırdılar, gözaltına
aldılar, tutukladılar.
AKP
iktidarı ‘adalet’ adı altında açıktan saldırdı ve tüm yargı mekanizmasını kendisine
bağladı, mahkemelerde mahkemeye ara verip telefona çıkan savcılar, hakimler, TEM
şube polislerinin gözlerine bakarak karar verenler.
Açıktan
halka saldıran faşizm, mahkemelerinde, ‘sözde’ adalet sarayı özünde faşizmin
yasalarını hayata geçiren saraylarında faşizmin hukukunu uyguladılar.
Savcıları,
TEM şube polisleri ile iftiracılar yaratarak devrimcileri sahte dosyalar ile
tutukladılar, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezaları verdiler. Halk için
mühendislik yapan halkın mühendisleri, gençliği, kamu emekçilerini,
avukatlığını yoksul halkın adaletini uygulamak için yapan Halkın Hukuk Bürosu
avukatlarının büroları basıldı. Haklarında arama kararları çıkartıldı, terör
listelerine alındı, devlet televizyonlarında ve kanallarında, gazetelerinde
açıktan hedef gösterildi. Bunu da devletin İçişleri Bakanı olan ve tek işi
halka ve devrimcilere karşı mücadele etmek olan Süleyman Soylu yaptı.
Soylu
açıklamalarında; “Şehir yapılanmasında ise bu örgütü ayakta tutan bu örgütün
avukatlarıdır. Şu anda içerde olan bu avukatlar, meslek imtiyazlarını
kullanarak finans ve operasyon dahil her şeyi yönetiyorlardı. Bugün geldiğimiz
noktada, DHKP-C'nin üst düzey teröristlerinin tamamını temizledik,”
Halkın
Hukuk Bürosu’nun Ankara ve İstanbul’da bulunan büroları basılarak avukatlar
işkence ile gözaltına alındı, savcılığa dahi çıkartılmadan tutuklama kararı
verildi haklarında, AKP faşizminin yargısında mantığın hukukun olmadığını,
emirlerin direkt olarak devlet tarafından verildiğini tüm dünya gördü.
Halkın
Hukuk Bürosu’ndan avukatlardan 17’si, bir yıl tutuklu kaldıktan sonra 10 Eylül
2018’de mahkeme karşısına çıktı, hepsi 14 Eylül’deki duruşmada tahliye edildi,
15 Eylül’de hapishaneden bırakıldılar. Ancak savcı tahliyelerine itiraz etti ve
mahkeme ertesi gün 12 avukat hakkında tutuklamaya dönük yakalama kararı
çıkardı. 16 Eylül 2018 Pazar günü İstanbul 37. ACM mahkemesi karşısına
çıkarıldılar. Salonun içerisinde tem şube polisleri duruşmanın aleniyeti
açısından salondan çıkarılmadılar. Mahkemeyi ve yaşanan hukuksuzluğu protesto
etmek için kimlik bildiriminde bulunmayan “sanık” avukatlar bir kez daha tutuklandı.
19
Eylül 2018 günü Hâkimler ve Savcılar Kurulu (HSK), avukatlar hakkında tahliye
kararı veren heyeti dağıttı. Bundan sonra yapılan duruşmalarda (3-5 Aralık
2018) yargılama usulleri hiçe sayıldı. 4 Aralık’taki duruşmada önce izleyiciler
ve gazeteciler, ardından müdafi avukatlar, nihayetinde de sanıklar duruşma
salonundan atıldı ve yargılama sadece mahkeme heyeti tarafından yapıldı.
Karara
en sert tepkilerden biri İstanbul Barosu’ndan geldi. Baro’dan yapılan
açıklamada, “İstanbul Barosu olarak bu vesile ile ifade etmekteyiz ki, Türk
yargılama tarihi böyle bir yargılamaya ilk kez tanık olmaktadır… İstanbul
Barosu ve avukatlar olarak adalet ülküsünden asla vazgeçmeyeceğiz.
Susmayacağız. Tek başımıza kalsak da…” denildi.
Halkın
Hukuk Bürosuna yönelik bu saldırılar bir geleneğin bitirilmek istenmesiydi.
Devrimci avukatlara bu yüzden saldırıyorlardı, Halkın Hukuk Bürosu ilkeleri ve
gelenekleri olan devrimci bir ahlak ve görgü çerçevesinde çalışan bir hukuk
bürosudur önce devrimci kesimleri hedef alan faşizm saldırılarını da bunları
düşünerek sürdürmüştür. Tasfiye edilmeye çalışılan bitirilmeye çalışılan
devrimci avukatlık geleneğidir. Bu saldırıların devamında da barolara kadar
sürmüştür bu saldırılar. Baroları tehdit eden, açıklamalar söylemler sözde
hukuk devletinin gerçek yüzünü açıkça göstermiştir. Bu saldırılar bugün Halkın
Hukuk Bürosundan sonra daha açık bir biçimde gösteriyor, devletin tek bir
muhalefete bile tahammülünün olmadığını.
Tablo,
iktidarın yargıya açık müdahalesini gösteriyor. Mahkeme heyeti kamuya açık
duruşmada delilleri tartışıp avukatların tahliyesine karar verdi ancak iktidar
müdahalesiyle bu karar değiştirildiği gibi hakimler de sürüldü.
Yerine
getirilen hakimler anında tutuklama kararı vererek Halkın Hukuk Bürosu
avukatlarını tutukladı, her bir duruşma faşizmin aklının mantığının olmadığını,
iktidarın direkt talimatının uygulandığını, bu davada içişleri bakanı Süleyman
Soylu ve bizzat Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın talimatı vardı.
10
saat içinde tekrardan tutuklanan Halkın Avukatları’na onlarca yıl hapis
cezaları verildi.
Amaç;
halkın avukatlık geleneğini bitirmek, halkın direngen damarını yok etmekti. Adalet
savunucuları olmaz ise halk direnemezdi, sesini çıkaramazdı.
Torunlar İnşaat, Soma, Ermenek, Dilek Doğan,
Berkin Elvan, konduları başına yıkılan yoksul halkımız, Hasan Ferit Gedik, Gezi,
Kürdistan’da katledilen soykırıma işkenceye, katliamlara uğrayan Kürt halkımız…
eğer Halkın Avukatları dışarıda olur ise bu davalarda katilleri, hırsızları,
koruyamazlardı.
Bir gece yarısı gelip kızınızı katledebilirler
ve avukatlarını tutuklayıp sizi ‘terörist’ ilan edebilirlerdi, Anadolu’da
annesinden-babasından kalan üç beş kuruş ile gelip iki göz gecekondusunu yapan
halkımızın evini rahatça başına yıkabilir kaçak kentleşme diyebilirlerdi.
Avukatlığı
mafyalara, tecavüzcülere, katillere, uyuşturucu satıcılarına hizmet etmek için
tasarlıyorlardı kafalarında ve bunun karşısında bedeller ödeyerek demokratik
haklarını kazanan, sokakta, üniversitede, gecekonduların içinde, cübbesi ile
halkın sofrasına bağdaş kuran Halkın Hukuk Bürosu avukatları vardı ve bu
avukatlardan birisiydi Ebru Timtik, bunlardan birisiydi Aytaç Ünsal.
"işte
sanki dağ yeli
ve
işte sanki meltem kimse toz konduramaz
kesip
attığımız tırnağa bile sen en güzel kızısın
bütün
galaksilerin bense tözüyüm, Prometheusu ya
kara
sevdanın..."
5
Nisan Dünya Avukatlar Günü’nde Ebru Timtik ve Aytaç Ünsal kendilerine dayatılan
‘sessiz ölüm’ politikalarını kabul etmeyerek süresiz olarak sürdürdükleri açlık
grevi eylemini ölüm orucu direnişine çevirdiler.
Halkın
Hukuk Bürosu avukatlarına karşı yürütülen öylesine açıktan bir savaştır ki,
Halkın Avukatları’nı öldürmek-yok etmek üzerine kurulmuştur. Ancak direniş, tüm
bu saldırı politikalarını yerle bir etti. Halkın Avukatı Ebru Timtik, bu
savaşta HHB adına kendi ifadesiyle “Hodri meydan” demişti Akın Gürlek’e:
“Ölüm
orucunu ben tercih etmedim. Halkın avukatlarını ölüme, sizin de dahil olduğunuz
yargı sistemi mahkûm etti. Mesleki ve siyasi olarak bizi öldürmek istedi. Ben
sadece bunun şekline karar verdim. Direnerek mi olacak? Yoksa sessiz sedasız
mı?”
Ölüm
orucu direnişi ile tecrit hücrelerinden adaletin kıvılcımını yaktılar
yüreklere, iki avukat mesleklerini onurları ile yapabilmek, Soma’da yerin yedi
kat altında katledilen emekçilerin hakkını savunabilmek için ölüm orucuna
başladılar.
Halkın
Avukatları ölüm orucu direnişine başladığından itibaren dünyanın her yerinden
dayanışma ve destek eylemleri yapıldı. İki avukat, avukatlık yapabilmek için
haklarında devlet tarafından talimat ile verilen cezaların kaldırılması için
ölüm orucuna başladılar.
Ölüm
orucu direnişi sırasında Grup Yorum üyeleri, tutsak üyelerinin serbest
bırakılması ve konser yapabilme hakkı için ölüm orucu direnişi yapıyorlar ve
yine halkın yiğit evladı Koçak Mustafa adil yargılanma hakkı için ölüm orucu
direnişi yapıyordu.
Müvekkillerinden
hiçbir zaman ayrı değildi Halkın Avukatları. Zaten ölüm orucu direnişini müvekkilleri,
halkı için yapıyorlardı, adalet isteği sadece kendileri için değil, tüm bir
halkın adalet talebiydi.
Aysel
Ana’nın adalet talebiydi, Berkin’in kara kara gözlerinin sorulacak hesabıydı
onların adalet direnişi.
Bu
düzen tüm alt ve üst yapı birimleri ile adaletsizdir. Halkımızın yaşamının
hemen hemen her anında adaletsizlik vardır, bu adaletsizlik AKP faşizminin
açıktan saldırması ile daha iyi görülmüştür.
Faşizm
safları çok net bir şekilde belirlemiştir; ya faşizme karşı direneceksin ya
da faşizme boyun eğeceksin. Bunun az ve çok şekerlisi yoktu. Ya
direneceklerdi halkın avukatları ya da faşizme teslim olacaklardı. Ne tarih
kitapları yazar bizim faşizm karşısında boyun eğdiğimizi ne de halkımız buna
inanır. Halkın Avukatları ölüm orucu kararını alarak faşizmi daha o karar ile
yerle bir etmişlerdir.
Siyasi
ve ideolojik olarak kazanan bizlerdik, emperyalizmin tüm politikalarını alt üst
ediyorduk.
Siyasi
zafer’in ne olduğunu anlatıyordu ölüm orucu direnişi.
Ölüm
orucu direnişi boyunca…
Grup
Yorum’un, Mustafa'nın, Halkın Avukatlarının, Özgür Tutsakların
Ölüm
Orucu Direnişini Desteklemek İçin Türkiye Ve Avrupa’da;
*
7.865 Eylem, Gösteri, Açıklama Yapıldı,
*
1881 Video Çekimi Yayınlandı,
*
3000 Kişi Destek Açlık Grevi Yaptı
*
Dünyanın 51 Ülkesinden 2951 Devrimci, Parti Ve Örgüt Temsilcisi, Sanatçı Ve
Şair Enternasyonalist Dayanışma Gösterdi,
*
Dünya genelinde 110 Ülkeden 2 Milyon Avukatı Temsil Eden Uluslararası Avukatlar
Birliği (UIA)
*
Avrupa’dan Milyonlarca Avukatı Temsil Eden Hukuk Örgütü Avrupa Barolar Konseyi
(Ccbe)
*
* Türkiye’deki 79 Barodan 39’u Adil Yargılanmak Talebiyle Ölüm Orucu Yapan
Halkın Avukatları Ebru Timtik Ve Aytaç Ünsal’ın Haklı Mücadelesine Destek
Verdi, Adalet İstedi
Ebru
Timtik ve Aytaç Ünsal zorla müdahale tehditti ile hastaneye kaçırıldılar.x
Bir hücrenin içerisinde kapının önünde
askerleri ile psikolojik işkenceye başladı faşizmin mengele artığı doktorları.
Işıkları söndürmeyerek günün 24 saati klimayı
çalıştırarak adalet için bir deri bir kemik kalmış, hücreleri eriyen
direnişçilere işkence yaptılar.
Aytaç Ünsal’ın hücresinin önünde faşizmin
ahlakını temsil eden komutanları ve askerleri döner ekmek yediler, ne yemek
yiyeceklerini konuştular.
Siyonist
İsrail, Filistinli tutsaklar açlık grevi yaparken hapishane önünde mangal yapıp
dumanını mazgal deliklerinden vermişlerdi. Düşmanımız aynıydı; İsrail siyonizmi
ve AKP faşizmi emperyalizmin işkenceci sadık köpekleriydi.
Bu
koşullarda son anına kadar direndi Ebru Timtik ve ölüm orucunun 238. Gününde
şehit düştü. 42 yıllık yaşamında ölümsüz karanfiller kervanına katıldı.
Heval
Ebru Timtik bir mektubunda kendisini şöyle anlatıyordu;
Fatma
Kızı Ebruyum
“Kendimin
tarihi gördüğüm adaletsizliklerin tarihidir. Babamı 7 yaşında kaybettim.
Kardeşlerim 5-3 ve 6 aylıktı. Anam daha 22 yaşındaydı. O güne kadar bolluk
içinde büyüdüm. Ama sonra Elazığ’a taşındık ve dul-yetim maaşı ile geçinme
günleri başladı.
Anneme
sorardık “Anne biz fakir miyiz, zengin mi?” “Biz orta halliyiz kızım niye fakir
olalım. Bizden kötüleri var.” deyip mahalledeki zor durumdaki kimseleri
gösterirdi. Bizim “çok şükür iyi kötü maaşımız vardı.” “İşsiz olan var sakat
olan var.” Fakat mahallemizde çalışmak zorunda olan çocukları, okulumuzda
çocukların birbirinde farklı pabuçlarını, öğretmenin birbirinden farklı
yaklaşımlarını ve sofradan sofraya farkı görmemek olanaksızdır.
Bende
gelişmiş iyi, güzel, ahlaklı ne varsa annemdir.
22
yaşında ilkokul mezunu bir kadındı. Yaşamı önce köyde sonra Elazığ ve
İstanbul’da geçti. Ama art arda ya gebe ya da bebekli olduğu için sokağa
çıkacak vakti yoktu. 22 yaşında eşini kaybedince gidip yeni bir evlilik yapması
istenince reddetti. Evlatlarına sarıldı. Biz biraz büyüyünce de çimento
fabrikasında çalışmaya başladı. Henüz devlet fabrikasıyken çalışıyordu orada.
Ve biz yolsuzluğu gördük. Bürokratların ve öbür yiyicilerin nasıl devlet
fabrikasını sömürdüklerini gördük. Annemle aynı işi yapan diğer iki kişinin
annemin 2 katı ücret aldığı bu yerde ücret adaletsizliğini gördük. Çünkü onlar
kadrolu annem sözleşmeliydi. Asgari ücrete tamam demek zorundaydı. Müdürün
kendisini aşağıladığı koşullarda da istifa edip işten çıktı. Evlere temizliğe
gitti. Tabii biz de beraberinde. Parayla yaptığım ilk iş ev temizliğidir. Sonra
tatillerde İstanbul’a gidip tekstilde kısa süreli çalıştım. Pazarlamacılık
yapmayı denedim bana göre değildi.
Üniversite
yıllarımda radyoculuk yaptım. Radyo ve televizyon spikerliği, reklamcılık vs. yaptım.
Evde börek, poğaça yapıp kahvede satarak para kazandım. Bir ara ev yemekleri
yapan bir lokanta açtık Elazığ’da.
Avukat
olmayı hiç istemedim. Tesadüfen Selçuk Bey’i tanımak, 19 Aralık Katliamı’nda
yakılan yaralanan insanları tanımak bana bu mesleğin başka türlü de
yapılabileceğini gösterdi. Okulu bitirmeye öyle karar verdim.
Henüz
öğrenci iken 90’lı yıllarda yakılan, boşaltılan köylerden uzakta hayat kurmaya
çalışan hemşerilerimin yoksul evlerine gittim. Onların evlatları kayıp bir
nesil olmaya mahkum edilmişti. Çiftçilikten, hayvancılıktan başka iş bilmeyen
kadınlar erkekler şehirde ne iş yapacak? Uzatmayayım tahmin edersiniz sizde.
İşte
onların acıları, ezilmişlikleri bende tarih ve sınıf bilincini gelişmesine
yardımcı oldu. İstanbul’a gidip Halkın Hukuk Bürosunda avukatlık yapmaya
başladım. Çağdaş Hukukçular Derneğinde yöneticilik yaptım. Hep emekçilerin,
demokratik haklarını kullanmak isteyenler, öğrencilerin, yurtseverlerin,
devrimcilerin avukatlığını yaptım.
Benim
kişisel tarihim adaletsizliklerle doludur.
Müvekkillerimin
aldığı haksız, adaletsiz cezalara anaların, eşlerin isyanlarıyla doludur.
Yüzüme
umutla ve beklentiyle bakanlara gereği gibi cevap verememenin eksikliğiyle
doludur.
Annemden
izin istedim. “Sana söz vermiştim, kiradan kurtaracaktım seni. Ama benim
çalışma tarzımda para biriktirmem olanaksız. Ama istersen ne yapar eder
sözlerimi yerine getiririm.” dedim.
Başka
analar var evlatlarının derdinde, dedim. Annem hakkını helal etti ve bana yol
verdi. “Sizin en doğrusunu yaptığınıza eminim.” dedi.
Devrimci
avukatlığı onun izniyle yaptım. Dilerim ki adım adıyla anılsın, mezarım
yanıbaşında olsun. Hikayem böyle.
Fatma
kızı Ebru’yum.
En
sevdiğim şiir yok, şiirleri severim. En sevdiğim şarkı yok. Türkülerden deyiş,
ilahi formunda olanları çok severim.
Ağaçları
severim. Çiçeklerin hepsini severim yeter ki koparılmasın.
Toprağımı,
memleketimi tutkuyla severim.
Beni
müvekkillerimin taleplerine ortak eden; bana vekâlet vermiş olmaları ve aynı
adaletsizliğe uğramış olmaktır.
Böyle
deyip kapatayım. Bizi soran herkese candan selamlar.”
Her
daim umutla kalın.
Anadolu’nun
bütün erdemleri tanımlanmıştı Dersim’in karacası Ebru’da, sade, yalın ve
mütevazi bir yaşam. Yaşadım diyebilmek için bütün kötülüklere inat, şiir gibi,
türkü gibi. Dağlarda şimdi sesi yankılanıyordu Dersim’in karacasının.
Şehitliğinin
ardından da düşman ve dost bir kez daha belli oldu, adli tıp kurumunun önüne
koşan analar-babalar, yoldaşlar, müvekkiller, meslek arkadaşları. Halk…
İşte
Anadolu adalet savaşı veren kızını kucaklıyordu, hep bir ağızdan “Bize
Ölüm Yok” diye bağırıyordu meslektaşları…
Düşman
cenazeyi engellemek için her yolu denedi, milletvekilleri, sanatçılar, baro
başkanları, avukatlar, müvekkilleri barikat oldular Ebru’yu vermemek için, 3
tane sahte cenaze aracı ile halkın üzerine gaz bombaları, tazyikli sular,
plastik mermiler ile saldırdı faşizmin kolluk kuvvetleri.
İstanbul
Barosu’nda anması yapılacaktı; cenazeyi kaçırdılar. Gaziantep Baro Başkanı
cenaze aracına atladı yoldaşının peşinden, işte buydu zaferi bizlere
getiren düşmanı alçaltan.
İstanbul
Barosu’nda balkondan sallandırılan Ebru’nun fotoğrafının olduğu pankartın
altında binler haykırdı.
Alnımızda
dalgalanan
Bayraklar
adına
Bayraklarda
yaşayan
Ölümsüzlük
adına
Durmak
yok bu koşuda
Teslim
olmak yok
Ağıt
yok dilimizde
Dizlerde titreme yok-
Kaç
güneş sönerse
Sönsün
içimizde
Hep
aydınlıkta yakalayacağız ölümü
Ya
şafak sökerken
Ya
güneş yükselirken
Sizin
sesiniz olup
Sizi
haykıracağız
BİZ
KAZANACAĞIZ
BİZ
KAZANACAĞIZ!…"
İstanbul’un
emekçi halkının yaşadığı, yıllardır direnişin, mücadelenin en önemli
yerlerinden olan Gazi Mahallesi.
Gazi’nin
kondularını kaç kere adımlamıştır Ebru Timtik, kaç kişinin sofrasına bağdaş
kurmuş, kaç ananın bağrına kafasını dayamıştır?
İşte
Gazi Mahallesi’nde, Ebru’yu katledenler ve Ebru’nun ailesi, yoldaşları,
dostları, müvekkilleri…
Cemevi’nin
her yerini kuşatan polislere karşı bir adım bile geri atılmadan, içeriye
girilmiştir.
Ölülerden
korkan bir düşman cenaze kitlesinin Gazi Mezarlığı’na toplu gitmemesi için
gazlarla, plastik mermiler ile saldırdı.
Ebru’nun
yoldaşlarını cübbeleri ile sarılmışlardır; Ebru’ya son görevlerini yapmanın
onuruyla.
Bir
fotoğraf karesi ki Türkiye’de avukatlık mesleğini tüm çıplaklığı ile dünyaya
tanıtmıştır, cübbeleri ile Ebru Timtik’in tabutunu sırtlayan meslek arkadaşları,
yoldaşları faşizme karşı direnmenin onurunu simgeliyorlardı.
Fatma
Kızı Ebru, Dersim’in karacası “bana tüm bunları öğreten beni büyüten annemim
yanına gömülmek isterim…” demişti ve annesinin kucağına gömüldü. Şimdi
onların yattıkları yerden yarın yeni yeşillikler büyüyecek.
Ebru
Timtik’in şehitliğinin ardından ÇHD davasında yargılanan avukatlarla ilgili
kararını açıklayan Yargıtay 16. Ceza Dairesi, avukatlar Barkın Timtik, Selçuk
Kozağaçlı ve Ezgi Çakır hakkındaki hükümler hariç diğer cezaların onanmasına
hükmetti.
Avukat
Ebru Timtik ölüm orucunda hayatını kaybettiği için onunla ilgili karar
verilmesine yer olmadığı ifade edildi. Ölüm orucunu sona erdiren ölüm orucu
direnişçisi Avukat Aytaç Ünsal’ın ise tedavisi bitene dek infazı ertelenecek.
Barolara avukatlara ve savunmaya karşı mücadele başlatıldı ve Halkın Hukuk
Bürosu davasında da tüm hukuksuzlukları ile yaşananlar ile birebir gösterdi.
Savunmanın yargılandığı bir dosya izledik, neden savunma yaptınız diye
Türkiye’de avukatlar yargılandı.
Ebru
Timtik’in şehitliğinden sonra tüm dünyada avukatlar Paris, Brüksel, Barselona,
Roma, Atina, Fransa’nın tüm şehirlerinden, avukatlar baro önlerinde bir
dakikalık saygı duruşu yapıp Ebru Timtik’i andılar.
*
Halkın Avukatları “Canımızı Cübbe Yaptık Ve Halkımızın Avukatlığını Yapmaya
Devam Ediyoruz!” Dediler
Emperyalizme
direnen, adaletsizliğe, baskıya, sömürüye, ırkçılığa karşı olan ülkelerin,
örgütlerin, önderlerin ve hatta tek tek kişilerin “terörist” ilan edildiği ve
aynı zamanda devrim dalgasının gerilediği bir dönemde Anadolu topraklarında boy
veren direniş
*
Ülkemiz ve dünya soluna emperyalizmin ve faşizmin saldırıları karşısında
çaresiz olmadığımızı, direnmenin bir hak ve görev olduğunu, faşist kuşatmayı
yarmanın mutlaka bir yolu olduğunu, gösterdi.
*
Suskunluğun, umutsuzluğun ortasında, direnmenin, devrimciliğin meşruluğunu ve
solun değerlerini yeniden hatırlatan, moral veren bir dinamizm oldu.
*
Direnişin haklılığı ve kararlılığı, ideolojik olarak düzene savrulan,
inançsızlaşan pek çok örgütte yeniden direnme ve kazanma umudu yarattı.
*
Bize siyasi zafer armağan ederek ölümsüzlüğe uğurladığımız Şehitlerimizin ve
direnişçilerimizin kahramanlıkları ve adalet talebi sınırları, okyanusları
aştı.
*
Direnişin ve direnişçilerin sesi her türlü saldırıya, yasağa, sansür ve
engellemelere rağmen Yunanistan’dan Avrupa’ya, Avrupa’dan Latin Amerika’ya
ulaştı.
*
Anadolu ve dünya halklarının bilincinde, yüreğinde yerini aldı,
enternasyonalizmi büyüttü. Tüm dünyada Helin ve İbrahim, Mustafa’nın, Halkın
Avukatları Ebru ve Aytaç’ın taleplerinin kabul edilmesi ve adil yargılanmaları
için protesto eylemleri düzenlendi, besteler yapıldı, şiirler yazıldı, video
çekimleriyle destek ve dayanışma mesajları gönderildi, açıklamalar yapıldı.
Devlet yetkililerine mektuplar yazıldı, mailler gönderildi.
*
Unutulan, unutturulmaya çalışılan birlik, dayanışma duygularını canlandırdı.
Antartika'dan Latin Amerika'ya, Latin Amerika'dan Antartika'ya dünya
halklarının kan kardeşliğini tazeledi.
*
Direnişin haklılığı ve gücü dünya genelinde büyük bir enternasyonalist
potansiyel olduğunu ortaya çıkardı! Aynı zamanda dünya devrimci hareketinin ve
ezilen halkların bir enternasyonale ihtiyaçları olduğunu da gösterdi.
*
Ülke içinde ve dışında olmak üzere yüzlerce gazete, dergi, ajans ve internet
sitesi Ölüm Orucu direnişini yazdı. Röportajlarla geniş yer verdi. Onlarca TV
program yaptı.
*
Almanya, Amerika, Avustralya, Avusturya, Belçika, Benin, Belerus, Beyaz Rusya,
Bulgaristan, Çin, Çek Cumhuriyeti, Demokratik Kongo Cumhuriyeti, Fas, Filistin,
Filipinler, Fransa, Haiti, Hırvatistan, Hindistan, Hollanda, İngiltere, İran,
İrlanda, İskoçya, İspanya, İsviçre, İtalya, Japonya, Katalonya, Kazakistan,
Kıbrıs, Kırgızistan, Kolombiya, Lübnan, Makedonya, Meksika, Moldovya, Norveç,
Pakistan, Peru, Rusya, Sırbistan, Slovenya, Suriye, Suudi Arabistan, Togo,
Ukrayna, Venezüela, Yugoslavya, Yunanistan ve Türkiye olmak üzere; 51 ülkeden,
yüzlerce devrimci, antiemperyalist, antifaşist sol örgüt, yüzlerce hukuk ve
insan hakları kurumu, binlerce sosyalist enternasyonalist destek ve
dayanışmalarını sundular, direnişin taleplerinin kabul edilmesini istediler.
Halkın
Avukatları, AKP Faşizminin Göstermelik Yargısına Karşı
110
Ülkeden 2 Milyon Avukatı Temsil Eden Uluslararası Hukuk Örgütlerini Adalet
Mücadelesinde Birleştirdi
*
Dünya genelinde 110 Ülkeden 2 Milyon Avukatı Temsil Eden Uluslararası Avukatlar
Birliği (UIA),
*
24 Ülkenin Avukatları Adına ELDH,
*
10 Ülkenin Avukatları Adına ALD,
*
26 Ülkenin Avukatları Adına IADL,
*
Belçika ve Almanya’da 22 Baro Adına OBFG,
*
Avrupa’dan Milyonlarca Avukatı Temsil Eden Hukuk Örgütü Avrupa Barolar Konseyi
(CCBE) ve
*
Türkiye’deki 79 Barodan 39’u adil yargılanmak talebiyle Ölüm Orucu yapan halkın
avukatları Ebru Timtik ve Aytaç Ünsal’ın haklı mücadelesine destek verdi,
adalet istedi!
*
Çağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD) ve Halkın Hukuk Bürosundan (HBB) avukatlar için
20 ülkeden 356 avukat, Turkiye’den 400 avukat olmak üzere TOPLAM 756 AVUKAT
DİLEKÇE ile Yargıtay’a başvurarak kararın bozulmasını ve tutuklu avukatların
tahliyesini istedi.
*
Savunmaya Özgürlük Koordinasyonunun yaptığı 10 günlük imza kampanyasında
Haiti’den Suudi Arabistan’a, İtalya’dan Pakistan’a, ABD’den Japonya’ya 46
ülkeden 11 bin 633 kişi ve kurum temsilcisi Ölüm Orucundaki tutuklu avukatlar
Timtik ve Aytaç Ünsal’ın taleplerinin kabul edilmesi için imza verdi. Ebru
Timtik ve Aytaç Ünsal’ın tahliye edilmesini ve adil yargılama koşulları
sağlanmasını istediler.
*
Avrupa Barolar Birliği (CCBE); Uluslararası Avukatlar Birliği (UIA); İtalya
Barolar Birliği; yerel baro ve demokratik kurumlardan oluşan 22 hukuk örgütü
hazırladıkları 135 sayfalık raporda “Ulusal ve uluslararası kamuoyunda
meşruiyeti olmayan, hukuksuzluklarla dolu dosyada adil yargılanma koşulları
sağlansın!” dedi.
*
Türkiye’den ve dünyanın birçok ülkesinden 365 avukat Ölüm Orucundaki tutuklu
Halkın Avukatları Ebru Timtik ve Aytaç Ünsal’ın tahliye edilmesi çağrısında
bulundu. Adil yargılanma hakkının tesis edilerek, tutuklu avukatların tahliyesi
istendi.
*
Belçika’da; Uluslararası Af örgütü, Avrupa Barolar Konseyi CCBE, Sınır
Tanımayan Avukatlar, Brüksel Barosu, Liege Barosu, Demokrasi için Avukatlar
Sendikası ve Hakimler Sendikası Derneğinin 5 Nisan avukatlar günü ortak
düzenledikleri gösteride ve açıklamada “Türkiye’de savunmayı savunuyoruz”
açıklaması yaptılar.
*
Demokrasi için Avukatlar Sendikası temsilcisi Konsolosluğa, “Tutsak
meslektaşlarımızın serbest bırakılmasını talep ediyoruz” denilen bir mektup
verdi.
*
18-20 Mart günlerinde İstanbul’da yapılan ÇHD ve Halkın Hukuk Bürosu
avukatlarının duruşmasına, Brüksel Barosu, Liege Barosu, Belçika’daki 11 baro
ve 11 Alman Barosunun oluşturduğu avukat örgütlenmesi OBFG, Avrupa Barolar
Konseyi CCBE ve Uluslararası Avukatlar Birliği UIA’dan olmak üzere çok sayıda
Avrupalı hukukçu katıldı.
6
Belçikalı avukattan oluşan gözlemci heyette yer alan ve bütün duruşmaları takip
eden Sibylle Gioe; “Göstermelik Davadan İzlenimler” başlığı ile adaletsizliği
anlattı.
*
Türkiye’deki Avukatların %80’ini Temsil Eden 20 Baro, 15 Haziran’da, “Adalet
sağlansın, Ebru ve Aytaç yaşasın!” diyerek meslektaşları Ebru Timtik ve Aytaç
Ünsal’ın adil yargılanma taleplerini sahiplendi.
*
Halkın avukatlarına verilen haksız cezaya ve hukuksuzluklara ilişkin
Türkiye’deki 39 baro ortak açıklama yaptı: Yüzlerce avukat destek ve
dayanışmalarını sunan açıklamalarıyla birlikte; mahkemeler ve adliyeler önünde
“adalet nöbeti” tuttular, “savunmaya özgürlük” ve “adil yargılanma” taleplerini
haykırdılar. Bütün hukuki itiraz yollarını kullandılar.
*
Halkın Avukatlarının Ölüm Orucu Direnişine Destek, Dayanışma Ve Çağrı İçin
Yapılan Kurgu-Video Sayısı: 1104,
*
Direnişi Destelemek İçin Yapılan Eylem, Gösteri, Açıklama Sayısı: 1139
*
Dünyanın Değişik Ülkelerinden Ve Türkiye’den 130 Avukat Video Çekimleriyle
Meslektaşlarıyla Dayanışma İçinde Olduklarını Bildiren Mesaj Gönderdi.
*
Direnişin Taleplerini Destekleyen On Binlerce Kişi Facebook, Whatsup, Twitter
Üzerinden Destek Ve Dayanışmalarını Sunarak Paylaşım Gösterdiler.
Ebru
Timtik ve Aytaç Ünsal’ın Adili Yargılanma Talepli Ölüm Orucu Devam Ediyor.
Halkın
Avukatları Hayatları Pahasına Yol Açmaya Ve Yol Yapmaya,
Adalet
Mücadelesinin Nasıl Verilmesi Gerektiğini Göstermeye Devam Ediyor!
Halkları
Birleştiriyor ve Enternasyonalizmi Adalet Mücadelesinde Büyütüyor!
Ölüm
oruçlarının hiçbir döneminde dünyanın bu kadar ülkesi ve halkı harekete
geçmemiştir, bizim bu direnişimiz ile bunu başardık.
Zafer kan ve can bedeli gelmiştir, Ebru
Timtik ve ölüm orucu şehitleri dünya halklarına en temel haklarımız için bile
kan ve can bedeli direnmek gerektiğini gösterdi.
Bir
avukatın avukatlık yapabilmek için ölüm orucu yapması gerektiğini gösterdik.
Konser yapabilmek için türküler söylemek için ölüm orucu yapmak zorunda
kaldığımızı gösterdik.
Bugün
ölüm orucu direnişçileri tüm dünyada solu birleştirmiştir. Direniş birleştirir,
büyütür ve zafere götürür, direnişi devam ettiren direnişçilerin kararlılığı ve
uzlaşmazlığıdır.
Bugün
ölüm orucu direnişçileri ve şehitler bunu başarmıştır.
Bu
bütün ezilen halklar tarafından saygıyla ve bütün halkımız tarafından
sahiplenilip coşkuyla karşılanmıştır.
Adalet
savaşı artık damarlarımıza işlenmiş, adalet damarlarımızda akan kan ebrudur,
Mustafa’dır, İbrahim ve Helindir.
"Ya
Adalet Ya Ölüm" diyenler tercihlerini halkların adil bir dünyada
yaşamaları için yapmışlardır.
Prometheus’tan
beri cezasız bırakmamış düşman, halk için halktan yana olanları.
Ama vazgeçmemişler, dönmemişler. Bu uğurda
yola çıkanlar; gerektiğinde ölmek de düşmanın suratına çarpılan tokat olmuş.
Gelecek
kuşaklara gurur ve övünç kaynağı… “ve serüvenciler düşer yollara” Fatma
kızı Ebru’da direnişi ile adalet mücadelesinin bayrağını bizlere devretmiştir.