13 Mart'ta Mitçodakis Erdoğan ile bir görüşmede bulunacak. Bundan tam 2 yıl önce Miçotakis hükümeti, 19 Mart'ta Türkiye sınırlarını göçmenlere kapatmanın karşılığı olarak Türkiyeli 11 devrimciyi tutsak etmişti. Yunan mahkemeleri tarafından yalnızca Avrupa'nın "terörizm" listesi gerekçesiyle 11 siper yoldaşımız toplamda 333 yıl hapis cezasına çarptırılmmıştır.
Çipras'ın Erdoğan'la yaptığı son
görüşme olan 4 Aralık 2017'de Yunan hükümeti, görüşme öncesinde işkencelerle
gözaltına alınıp tutuklanan 9 devrimcinin tutsaklığının müjdesini faşist Türk
iktidarına vermişti. Ki bu devrimciler 18 aylık tutsaklıklarının ardından
özgürlüklerine kavuşmuşlardır. Hem Yunan hem de Türk devletleri halkların
devrimci mücadelesine karşı iyi işbirlikçilerdir. Hem Yunan hem de Türk devletleri
NATO Emperyalistlerinin ön saflarında beraber bulunan ortaklardır. Türk
Asker-Devleti, NATO terörizminin Ortadoğu, Akdeniz ve Karadeniz'deki ayrıt
noktasını oluşturmaktadır. Bu bağlamda, cihatçı faşizmin de taşeronluğunu
yapmaktadır. TC faşizminin Irak ve Suriye'deki sömürgeci faaliyetleri, tüm
emperyalist güçlerin karşı-devrimci işbirliğine ve ABD'nin emperyalist
politikalarına yol yapmaktadır. TC faşizminin Efrin'i işgali, bu bölgede
gerçekleştirilen etnik temizlik, işlenen cinayetler, kaçırılan insanlar ve
tecavüzler İstanbul Fener Rum Patriğinin lütfuyla beraber gerçekleştirilmiştir.
Irak Kürdistanı'nın dağlarında TC ordusu, Kürt gerillasına karşı yürütülen
savaşın temellerini yok etmek için çaresizce kimyasal silahlar kullanmaktadır.
Ama kimyasal ve nükleer silahları “keşfedip”, “demokrasinin” bayrağını sallayan
NATO'lu müttefikler her ne zaman TC bir bölgeyi işgal edip bir rejimi
değiştirmek isterse, görmemiş gibi yaparak faşizmi silahlandırmaya ve
devrimcileri tutuklayarak zulme devam etmektedirler.
Yunan devleti, Avrupa kapitalizminin
doğu sınırlarında NATO asker-devletinin ileri karakolluğunu yapmaktadır.
Amerikan asker-devletinin ve Merkez-Avrupa'nın sermayesinin Yunan
topraklarındaki hakimiyeti yıldan yıla derinleşmektedir. Ancak Yunan ve TC Devleti'nin
emsalsiz karşı-devrimci işbirliği sadece bugüne dair değildir. 1998'de Yunan
hükümeti, NATO'nun Suriye'ye karşı seferberliğinin ardından Abdullah Öcalan'ı
Türk ve Amerikan ajanlarına teslim etmişti. Kürt Özgürlük Hareketi lideri ağır
tecrit koşulları altında zindanda bulunurken diğer Kürt ve Türk devrimcilerin
ise başlarına ABD Dışişleri Bakanlığı tarafından ödül koyulmuştur.
Bugün TC’nin hapishanelerinde kamuya
açık yargılamalar ve savunmalar olmaksızın uzaktan gerçekleşen
yargılamalara(SEGBİS), yıllara varan tecrite ve tedavisiz hastalık
koşullarındaki politik tutsaklara uygulanan katliamcı tutsaklık politikalarına
karşı ardı ardına açlık grevleri yapılmaktadır. Ancak Yunan Devletiyse Türk ve
Kürt devrimcileri rehin olarak tutmaya devam etmektedir.
13 Mart'ta Yunan ve Türk
burjuvazisinin liderleri, Doğu Akdeniz'deki emperyalist, tekelci enerji
kaynakları ve akımlarının sömürüsünden elde edecekleri paylar üzerinde pazarlık
yapmak üzere bir araya gelecekler. Daha yeni Ukrayna toprakları için olan savaşa
NATO'nun katılımında aktif rol oynadılar. Görüşmenin gerçekleşeceği gün hem
Yunan ve hem de Türk milliyetçiliği "düşman Türklere" ve "düşman
Yunanlara" karşı çığırtkanlık yapıyor olacak.
Yunanlar, Türkler, sömürülen
göçmenler, birbirimizden ayrılacak hiçbir şeyimiz yoktur. Patronlar için
savaşmayalım.
Türk-Yunan sınırının iki tarafında
ortak bir devrimci cephe kuralım.
Milliyetçi ve rekabetçi savaşın önüne
set çekelim.
NATO askeri devletini Yunan-Türk
topraklarında adım atamayacak hale getirelim.
Ortak karşı-devrimci politikaları ter
yüz edelim.
TC topraklarındaki devrimci mücadeleyi
destekleyelim.
Yunanistan’ı, zulüm gören Kürt
halkına, baskı altındaki Türkiye Devrimci Hareketine ve gurbetteki göçmenlere
açık; dostluğun ve misafirperverliğin diyarı olarak savunalım.
Yunan Devleti tarafından rehin olarak
tutulan 11 Türkiyeli Devrimciye Özgürlük!
Patronların Pazarlarına Karşı Yaşasın
Halkların Ortak Mücadelesi!
Unutmayalım ki 13 Mart gibi benzeri
bir görüşmenin ardından önceki Yunan Hükümeti TDH'ye saldırmıştır.
Avrupa Birliği’nin desteğiyle
emperyalist hudut bölgesi jandarmalarının karşı-devrimci ve karşı-mülteci
alışverişlerinde, 4 Mart 2020’de Meriç Nehri’nde Yunan Polisi’nin açtığı ateşle
katledilen Pakistanlı Muhammed Gülzar'ı ve Suriyeli Muhammed El-Arap'ı
unutmuyoruz.
Dimitris Hacıvasilyadis
11 Mart 2022